2011 YILININ SON DARBESİ

2011 yılının son ayının son çeyreğine yaklaştığımız günlerde kamuoyunu en çok meşgul eden konu Fransız parlementosundaki Ermeni soykırımının inkarını suç sayan yasa ile ilgili görüşmelerdi. Biz yapmadık etmedik bizim tarihimizde böyle bir şey yok diye yırtınırken elin parlamentosu “Biz sizin yaptığını biliyoruz,bundan eminiz de şimdi de itiraz edenin icabına bakacağız” dercesine aklına koyduğunu yapmaya çalışıyordu. Tabi bu durumda ben de her  Türk vatandaşı gibi kendimi son derece  mutsuz, çaresiz ve aşağılanmış hissediyordum. Bunu bitmekte olan 2011 yılının yüreğimize inen son bir darbesi olarak hissediyorken hemen aynı günlerde TBMM de milletvekilleri ve emekli olan milletvekillerinin maaşlarına kıyaktan öte kaymaklı bir maaş zammı yapan yasanın el çabukluğu ile, kaşla göz arasında  birkaç saat içinde kabul ediliverişinin yarattığı darbe bende Fransa’nınkinden daha ağır oldu. Olayın zamanlaması, yöntemi ve içeriği “Yok artık bu kadarı da olmaz” dedirtecek türdendi. Ben elbette milletvekillerinin asgari ücretle görev yapmasını beklemiyorum. Bana her ne kadar bir çorbalarını içmek nasip olmadı ise de kendilerinin yüzlerce ziyaretçi ağırlamak ve çağrılan her düğüne altın ile gitmek gibi bir geniş yelpazede harcama yaptığını düşünerek görevlerini yürütmeleri için makul bir ücrete hiç kimsenin elbette itirazı olmaz. Ancak hasbelkader birkaç yıl milletvekilliği görevinde bulunulmuş olmasının o kişiye ömür boyu yüksek maaş ve sayısız imtiyazlar sağlamasının mantığını bir türlü anlayamıyorum. Bu durumda ben de muhakkak birşeyler yazmak birşeyler söylemek ihtiyacını duydum. Ama kime ne söylemeliydim benim sesim bu blogumda nerelere kadar ulaşabilirdi ki? Ama yine de yukarıdan aşağıya söylenmesi gerekenlere bir çift laf etmezsek vatandaşlık görevini yapmamış oluruz diye düşündüm.

Şayet ulaşabilseydim ilk sözüm sayın Cumhurbaşkanına olurdu. Malum Cumhurbaşkanımız, Başbakanımızın; simitçisinden balıkçısına, marangozundan küçük esnafına, günlerce hatta haftalarca yaptığını söylediği istişare sonucu “Cumhurbaşkanı olarak kardeşim Abdullah beyi uygun gördüm” demesiyle seçilmişti. Eğer o sırada  bir başka isim telaffuz edilmiş olsaydı muhtemeldir ki o kişiyi karşımızda cumhurbaşlanı olarak görecektik. Neyse bu şekilde başlayan süreç bir kaç ufak tefek yol kazasından sonra Çankayada son buldu. Tabi belki  bu gönül bağı yüzünden de hükümetin çıkardığı neredeyse tüm yasalar aynen imzalanarak yürürürlüğe girdi. Belki de buna uyum ve işbirliği içinde çalışma da diyebiliriz! Bu süreç  yine toplum vicdanında pek yer bulamayan şike yasasına kadar devam etti. Cumhurbaşkanı her ne  kadar Anayaasa Mahkemesine götürmek gibi bu işin de pek sonunu getiremedi ise de en azından o makamın her yasanın transit olarak imzalandığı bir yer olmadığını sade vatandaşa hatırlatmış oldu. Asgari ücret 20 lira mı, 30 liramı artsın? Çalışanlara, emeklilere  yüzde üç mü yüzde beş mi zam yapılsın tartışmalarının yapıldığı bu günlerde milletvekili emeklilerine  yüzde yüze varan zam yapılmasını sağlayan bu yasa önüne geldiğinde kendisini bir anlığına da olsa  sade bir vatandaşın yerine koyarak yapması gerekeni yapacağına inanmak istiyorum. Benim yolum ne Çankaya’ya ne de Kayseri’ye uğrar. O yüzden bu dünyada belki karşılaşıp hesabını sormasam bile öteki dünyada iki elim cumhurbaşkanının yakasındadır bu böyle biline.

Sayın Başbakanımız iktidara geldiği 2000 li yılların başında “Milletvekilleri artık lojmanlarda oturmayacak” çıkışı ile  vekillerle asılları artık buluşuyor ve içiçe yaşayacak diye sevinmiştik. Komşumuz kiracımız olarak yaşayacaklar ve içimizden biri gibi onlara “Günaydın” diyebileceğimizi düşünmüştük. Fakat giderek eskisinden daha imtiyazlı duruma gelmeye başladıklarında ise ne yalan söyleyelim hayal kırıklığına uğradık. Şu anda sözünü ettiğimiz yasal düzenleme ile milletvekili emekli aylığının 8-10 bin liraya çıkarılmasında şüphesiz iktidar partisinin katkısı çok büyük. Herkes biliyor ki iktidarın istediği yasa çıkar istemediği yasa çıkmaz. İşin daha da gerçeği Başbakanın istediği yasa çıkar istemediği yasa çıkmaz da diyebiliriz buna. Herkes bilir ki başbakanın izni olmadan milletvekillerimiz parmaklarını bile oynatmazlar. Sosyal güvenlik sisteminin durumu belli iken, hangi ilacın iskontosunu indirelim, hangisinden fark alalım arayışı sürerken, emekliden neresinden üçbeş kuruş kırpalım gayretleri yoğunlaşırken, ayrıca  sayın Başbakan sade bir emeklinin maaaşını ve buna yapılacak komik  zam oranını biliyorken bu yasaya onay vermenizi anlayabilmiş değilim. Sizinle de herhalde bu dünyada bir hesaplaşmamız ve helalleşmemiz mümkün gözükmüyor  yarın öbür gün hak vaki olduğunda ve sorulduğunda “İyi biliriz, helal olsun” diyenler arasında yer alıp almayacağımdan emin değilim ama öteki dünyada iki elim sizin de  yakanızda olacak bunu bilmiş olun diyorum.

Birde iktidarın ileri gelenleri var Bülent Arınç gibi, Cemil Çiçek gibi. Bu yasayı savunurken adeta özürleri kabahatlerinden büyük oluyor. “Milletvekili maaşlarında Avrupa Birliği ve diğer Demokratik Ülkeler düzeyi esas alınıyor” demiyorlar mı çileden çıkmamak, çıldırmamak mümkün değil. Hani “Biz bir kere seçildik.kendi kesemizi dolduracağız. Hazır elimizde yetki de varken bunun sefasını ömür boyu sürmek isteriz” deseler yine yüreğimiz yaralanır ama en azından açıksözlü bunlar diyerek teselli bulurduk. Ama bunu söylerken en sade vatandaşın  “ Bre ey gafil vekilim asgari ücrette, kişi başına düşen milli gelirde,diğer emekli aylıklarında emsal gösterdiğin ülkelere ulaştık mı ki miletvekili maaşlarını ve emeklisi maaşlarında onları emsal alıyoruz. Oralarda resmi araba saltanatının olmadığını, işine toplu taşıma araçları ve bisikletle giden milletvekilleri ve bakanlar da varolduğunu düşünerek kıyaslamanızı onlarla niye yapmıyorsunuz” deyiverse ne cevap vereceklerini çok merak ediyorum. Yoksa nasılsa bu milletin  hafızası zayıftır, birkaç gün söylenir, öfkelenir  sonra da unutur diye mi düşünülüyor. Ya da sizler  içinden çıktığınız bir şekilde temsil ettiğiniz halkın arasına hiç dönmeyecek ve onlarla hiç karşılaşmayacağınızı mı düşünüyorsunuz? Ya da emekli milletvekillerinin ayrı bir şehri ve mahallesi var da bizim  mi haberimiz olmadı..Neyse iki elim sizin de yakanızdadır haberiniz olsun.

“Biz yoktuk,biz yapmadık” kolaycılığına ve kurnazlığına kaçan muhaliflere de birkaç cümle ile seslenmek zorunda hissediyorum kendimi. Biraz mahcup, biraz utangaç gibi de olsa bu işte sizinde bal gibi desteğiniz var. Sureti haktan görünüp “Kim imzalamış, disiplin kuruluna verilecek” gibi çıkışların ne yazık ki hiçbir inandırıcılığı yok. Yoksa eğer omurgalı bir muhalefet olsa bu yasa hiç bu kadar kolay çıkabilir miydi? Önergelerle, söz almalarla Meclisi dar edebilirlerdi. Her fırsatta çıkıp her konuda polemiğin parçası olan Kamer Genç bile isteseydi tek başına yapacağını yapardı. Dedik ya tuz da kokmaya başlayınca ne yapılır ki? Evet sizlerin de yarın yevmi kıyamette elim yakanızda olacak ona göre.

Sıra şimdi büyük şair Nazım’ın  “Akrep gibisin” diye başlayıp “ Kabahat senin –demeğe de dilim varmıyor amma- kabahatın çoğu senin canım kardeşim” diye biten şiirinde bahsettiği değerli yurttaşımıza ve seçmenimize sıra geldi. Bütün bu manzara senin gözlerinin önünde cereyan ediyor. Bunları biz seçtik. Daha doğrusu Genel Başkanları seçti bizler de onayladık. Yarın tekrar onaylanmak üzere geldiklerinde onlara “Maaşlarınızı niye Avrupa’ya, Cumhurbaşkanı maaşına endeksliyorsunuz da asgari ücrete endekslemiyorsunuz?” Sorusunu lisan-ı münasiple sormayacak mısın? Yoksa hiçbir şey olmamış, hiçbir şey yaşanmamış gibi adeta mağrur biçimde gösterilen yere mühürünü yine basacak mısın? Eğer bunun hesabını sormazsan ellerim senin de yakandadır bunu bilmiş ol.