İŞTE FARK BURADA

Geçen yıl bu zamanlar, yani nerede ise bir yıl önce “Bir krizin düşündürdükleri” başlığı ile bir yazı yazmıştım bloğumda. Özetle Sayın başbakanımızın kerimeleri Sümeyye kızımızın bir tiyatroda sakız çiğnemesi sonucunda oyunculardan biri ile yaşanan tatsızca bir durum konu edilmişti yazımda. Tabi ardından incelemeler soruşturmalar derken sanatçıya sanırım disiplin cezası olarak “kınama” cezası verildiği haberini okuduk basında. Tabi bu tiyatro sanatçısının idari olarak hangi durumları yaşadığı konusunda fazla bir bilgimiz olmadı. Ancak ben bunun burada bitmeyeceğini adım gibi biliyordum. Benim bildiğim Başbakan bunu bu kadarla bırakmaz zamanı gelince yapacağını yapar diye düşünmüştüm. Hakikaten de öyle oldu ve tahminlerim beni yanıltmadı.

Kamuoyunda önce şehir tiyatrolarının yönetimi ve oyun seçimi konusunun bürokratlara bırakılması ile başlayan tartışma Başbakanın “Siz kim oluyorsunuz? Siz kendinizi ne zannediyorsunuz ?”  şeklindeki meydan okumalarına dönüştü. Daha sonra da bu sanat etkinliklerinin özelleştirileceği ama devletin uygun gördüğü oyunları sponsorluk biçiminde destekleyeceği biçimindeki açıklamalarla bu sanat dalına verilecek ayarın sinyalleri de verilmiş oldu. Bir çok hakimiyet alanının ele geçirilmesinden sonra sıranın tiyatrolara da gelmesi kaçınılmazdı elbette. Özetle “Benim beğendiğim sanatı yaparsanız para var yapmazsanız başınızın çaresine bakın” gibi bir şey yani.

Oysa şiir, edebiyat, tiyatro gibi sanat alanlarının doğası gereği sınırları zorlayan bir yapılarının olduğu herkes tarafından bilinmektedir. Ayrıca her kim olursa olsun otoriteye muhalif olmaları hiç şaşırtıcı gelmemelidir. Yoksa birilerinin hoşuna gitmek, birilerinin beğenisini kazanmak uğruna yapılan sanat etkinliklerinin varacağı nokta padişahların soytarılarının durumudur. Böylesine baskı ve sınırlamalar işe yarasa idi bu ülkede bir Nazım Hikmet,bir Yaşar Kemal, bir Orhan Pamuk, bir  Yıldız Kenter, bir İdil Biret, bir Suna Kan ve bir Fazıl Say’dan söz edebilir miydik? Bu isimler gibi bir çok ülkede bir çok isim yaşadıkları sisteme muhalif de olsalar ürettikleri ile dünyanın her yerinde saygı görmektedirler. Belki de önemli olmakla, değerli olmak arasındaki fark da burada yatmaktadır. Ortam ve şartlar insanları önemli konumlara getirebilir. Bu durum onların değerli olduğu anlamına gelmez. Ne zaman ki onu önemli kılan statü sona erdiğinde onlar–ve hatta hayatları sona erdiğinde- ürettikleri ve arkada bıraktıkları ile evrensel anlamda iz bırakabiliyorsa kalıcı ve değerli olan odur. Konuya bu açıdan baktığımızda zamanında önemli sayılan bir çok bakan, başbakan gibi siyasetçinin ismi bile hatırlanmazken onların aşağıladığı , ya da zindanlarda çürütülmesine seyirci kaldığı bir çok sanatçı tüm dünya dillerine çevrilen eserleri ile adeta ölümsüzleşmiştir.

Konunun bu noktaya gelmesiyle yine en hazin durumu Kültür bakanımız Sayın Ertuğrul Günay yaşadı. Ucube heykel tartışması sırasında durumu kurtarmayı denediyse de düştüğü durumu Bülent Arınç “Allah hiç kimseyi onun durumuna düşürmesin” şeklinde açıklamıştı.  O konudan ağzı yandığı için aşağı tükürsem sakal yukarı tükürsem bıyık misali daha önce daha fazla tiyatro açmakla övünürken gidişat kapanma yönünde geliştiğinden sanatçının özgürlüğü, tiyatronun verimliliği laflarını dolandırıp durarak durumu kurtarmaya çalışıyor. Bu duruma bakınca da insan ister istemez “Ey makam, ey koltuk  sen ne kadar vazgeçilmez bir şeymişsin?” demeden kendini edemiyor doğrusu.

Beğenelim ya da beğenmeyelim sanatçılar bana göre bir toplumun en büyük övünç kaynağıdır. Çağdaş yönetimlerin görevleri de onlara sınır koymak değil –şayet varsa-onlara konmuş sınırları kaldırmaktır. Biliyoruz ve görüyoruz ki onlar hem tanrının verdiği yetenek hem de kendilerinin emekleri ile ulusal ve evrensel düzeyde sıradan insanlardan çok farklı şeyler üretmektedirler. “Paranızı ben veriyorsam benin dediğim şekilde sanat yapacaksınız” biçimindeki yaklaşımlar hiçbir zaman makbul ve kabul edilebilir yaklaşımlar değildir. Hele hele “Hem devletten maaş alıyorlar hem de dizilerde oynuyorlar,bunları özelleştireceğiz.” çıkışı karşısında “Devletten maaş alıp da beyefendinin onayı ile televizyonlarda spor yorumculuğu yapan milletvekilinden daha mı fazla kazanıyorlar, bu durum nasıl bir çelişkidir” değerlendirmesin yapılabileceği hiç düşünülmez mi? Eğer illa ki özelleştirilecekse tüm iktidarların muhalefetteyken şikayet ettiği ama iktidara gelince kendi kadroları ile şişirerek adeta bir çiftlik haline getirdiği TRT nin özelleştirilmesi gerekmez mi?

Ne diyelim  kendilerine sanatkar dediğimiz insanlara bir yandan meydanlarda “Siz kim oluyorsunuz siz kendinizi ne sanıyorsunuz?” şeklindeki adeta infazsız yargılamalar…bir yanda da “Efendiler, hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz, hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz. Fakat sanatçı olamazsınız”  değerlendirmesi. Fark da burada her halde…

4 Thoughts to “İŞTE FARK BURADA

  1. Sn. Necmi Mola,
    Yazınızdan ötürü sizi kutlamak isterim, bu hazin konu daha iyi anlatılamazdı herhalde.
    Evet, tiyatroda çiklet çiğnemesini-çok haklı olarak-sanatçıya hakaret sayan oyuncu, başbakanın kızı da olsa gerekli tepkiyi gösterince konuyu tamamen çarpıtıp “türban”a dönüştüren Sümeyye hm bu davranışı ile ülkenin ne hale geldiğini bir kez daha önümüze koydu.
    Ancak, iktidar bunu sadece bir mazeret olarak kullanıyor ve feodal toprak ağalarının mutlak güçlerine bir tehdit olarak algılanan, kırsal insanın kendini geliştirmesine olanak sağlayacak köy enstitülerinin kapatılmasından sonra şimdi de devlet tiyatrosunu yokederek 2. hamleyi yapmayı hedefliyorlar. Köy enstitülerini kapattıran zihniyet ile bugünkü iktidarın amaçları örtüşmekte. Amaç, halkı cahil ve vurdumduymaz hale getirmektir.
    Lafı fazla uzatmadan geçen gün rastladığım anlamlı bir tepkiyi size iletmek istiyorum: Başbakanın “geçen yıl devlet tiyatrolarına 140 milyon TL ödedik, kazancımız ise 4 milyon TL!” şeklinde bir ifadesine karşılık, tepkiyi dillendiren vatandaş da “rakamlardan bahsedeceksek, diyanet işleri başkanlığının geçen yıl bütçeden aldığı pay 3 milyar TL, kazanç 0!” …demiş 🙂
    Saygılar, sevgiler,
    Umur

  2. yazi pek guzel ama Orhan Pamuk hangi sisteme muhalefet etmis, duzene baskaldirmis onu cozemedim ben?

  3. Mehmet bey…. Orhan Pamuk’un muhalefet muhattabı belki düşündüğümüz biçimde olmayabilir. Ancak ortaya koydukları ile evrensel düzeyde farklılık yaratması bence takdire değerdir.

  4. Umur Alot’un yazıma yaptığı katkılar için teşekkür ederim. Umarım halkımız çok geç olmadan çağdaşlaşma makyajlı projelerin giderek cahilleşme sonucunu doğurabileceği gerçeğinin farkına varmış olur.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *