GİDİŞAT / 2

Dilimize birçok benzetme ya da anlatım için kullanılan “Doğan görünümlü şahin” şeklinde bir kavram var. Göründüğünden farklı durumları anlatmak için kullanılıyor çokça. Bu sıralarda sosyal medyada sıkça rastladığımız bir görüntüyü görünce bu yukarıdaki cümleyi hatırladım birden. Bu cümleden hareketle “Din adamı görünümlü…” diye başladım ama sonunu getiremedim ve gerisini yani noktalı yerleri artık sizlerin takdirine bıraktım.

Ankara’daki bir camide imam olduğu da belirtilen bu kişinin servis edilen videolarında neler yok ki. Yıllardır dinde zorlama yoktur diye bildiğimiz cümle, dinde zorlama vardır şekline dönüştürülmüş. Oruç tutmamanın cezası sopalama olarak işaret edilmiş, hilafet makamının getirileceği ifade edilmiş. Bir ara da kadınlara fena takmış. Saçını, başını, eteğini de geçmiş seviyeyi et pazarı ve kasap dükkânı düzeyine indirmiş. Geçenlerde de sanatçılara takmış kafayı.

Sanırım Cem Yılmaz’ı soytarı olarak niteleyip daha sonra sözü şarkılara getiriyor. “Cenneti değişmem saçının teline”, “Sensiz cennet bana sürgün sayılır” şarkılarını diline dolayıp neticede bütün bunları söyleyen de dinleyip zevk alan da alkışlayan da hepsinin imanı gitti hükmünü veriyor.

Ben öteden beri sanatçıların kazandıkları paranın en helalinden olduğunu düşünürüm. Eğer sırtını belli odaklara dayamadan, sadece emek, yetenek, alın teri ile kazanmalarından daha kutsal ne olabilir ki? Beğenmek beğenmemek ayrı bir şey, herkesin her şeyi beğenmek gibi bir zorunluluğu da yok. İnsanın şunu bir sorması gerekir kendine: “Beğenmediğim bu ürünün ben ne kadarını yaratabiliyorum? Ha Muhterem bunları beğenmiyor ve tüh kaka diyor, o halde Itri’nin, Dede efendinin yaptıklarına ne ekleyebiliyor?”

Ben en çok sessiz kahramanlar olarak arka planda gibi gözüken bestekarları ve söz yazarlarını çok takdir ediyorum. Yıllarca bir kağıt sayfasında az kişi tarafından okunan şiirleri besteleyip gönüllere duygulara iyice yerleşmesini sağlayan adsız kahramanlar onlar. Onun için de herhangi bir yerde herhangi bir şarkıcı herhangi bir şarkıyı icra ederken bestekarını ve güftekarını mutlaka açıklamalı, duyurmalı diyorum. Görüntülü basında da en azından şarkı çalındığı süre bestekar ve güftekarın ismi insani ve vicdani bir borç olarak ekranın bir köşesinde yer almalı.

Gelgelelim elinde sopa her tarafa sallayan din adamı görünümlü kardeşimizin kafayı taktığı “Sensiz cennet sürgün sayılır” şarkısına. Bu güftesi Cemal Safi’ye bestesi de Selçuk Tekay’a ait olan şarkı. Bununla birlikte birçok beste yapmış ve 2014 yılında 68 yaşında hayatını kaybetmiş. Tesadüfe bakın ki “Beraber yürüdük biz bu yollarda” da aynı bestekara ait. İnsanoğlu garip bir varlık işte. Şiirin, şarkının içinde barındırdığı derin duyguları anlamaktan ne kadar da uzak. Yani işine geldiğinde seçim meydanlarında tepe tepe kullanacaksın, işine gelmediğinde dinsiz imansız ilan edeceksin.

Bu sığ bakış yüzyıllardır değişmeyen bir durum. Bundan bin yüz yıl önce (858-922) yaşayan Hallac-ı Mansur’un “Enel Hak” sözündeki derinliği anlamadan zindanlarda ve çeşitli işkencelerle öldüren zihniyetin farklı bir versiyonu yaşanıyor günümüzde.

Dedelerimden birçok hikâye ve kıssa dinlemişimdir dini konularda. Bütün bunların gerçek olanları da vardır muhtemel birçoğu da sonradan insanlar tarafından derlenmiştir diye düşünüyorum. Bütün hayatını cennete kavuşmak için İslam’a adadığına inan bir adam bunu bir de Peygamberimize tescil ettirmek niyeti ile huzuruna çıkar. “Sevgili peygamberimiz ben günlerimin ayların tamamını ibadet ile geçiriyorum. Abdestsiz dolaşmıyorum. Alnım secdeden kalkmıyor. Günlerimin çoğunu da oruçlu geçiriyorum. Sen bilirsin ben cennete gidebilir miyim?” şeklinde sorusunu sorar. Peygamberimiz ona “Peki sen bunları yaparken ailenin geçimini rızkını kim temin ediyor?” diye sorar. Adam cevaben “Biz ağabeyim ile birlikte yaşıyoruz. Dışarıdaki çalışma işlerini o yapıyor. Kazandığı ile çok şükür hem onun ailesi hem benim ailem geçiniyor. Arkasından konuşmak gibi olmasın ama biraderimin itikadı biraz zayıf. Pek namaz kıldığını görmedim. Orucunu da tutar mı tutmaz mı onu da bilmem. İşi gücü sabahın karanlığında işine gidip akşamın karanlığında eve dönmekten başka bildiği yok. Sanki üstüne vazife imiş gibi ihtiyaç duyan konu komşunun da yardımına koşuyor.” Bunun üzerine peygamberimiz “Senin durumunu bilemem ama Ağabeyine cennetlik olduğunu müjdeleyebilrsin.” der ve “Çalışmak en büyük ibadettir. Ayrıca kendinin ve insanlığın hayrına işler yapanlar gerçek Müslümanlardır.” diye ekler.

Bir an böyle sanki elinde sopa ile insanlara, topluma ayar vermeye çalışan ve kendilerini din adamı olarak bildiğimiz insanlar akşam yataklarına yattıklarında “Yahu bugün kimine soytarı, kimine imansız dedim. Acaba kantarın topuzunu biraz kaçırmış olmayayım. Kimse kimseye zorla bir şey yaptırmıyor. Adama bir stadyum dolusu insan hem de ücret ödeyerek güle oynaya gidiyor. Biz onlardan daha ilahi bir mesajı hem de bedava olarak çağırdığımızda cuma ve bayram günlerini dışında iki saf anca toplayabiliyoruz. Burada bir tuhaflık yok mu? Sonra bu adamlar bu kazandıklarının vergisini veriyor. Onların ve her gün imansız olarak etiketlediğimiz insanların ödediği astronomik vergiler sayesinde maaş alıyoruz. Bir tarafın saçına başına etine buduna, şarkısına türküsüne etmediğimiz laf bırakmıyoruz, ama diğer yanda bizim mahalledeki tacizler, bakara makaralar karşısında, soygun ve yolsuzluklar konusunda gıkımız çıkmıyor” diyerek birden hidayete ermeleri de mümkün belki de…

Tagged: Tags

2 Thoughts to “GİDİŞAT / 2

  1. İmamlar nasıl atanıyor kriter nedir merak ediyorum, son günler de internet ortamında izlediğim imam videoları gerçek bir facia!!!

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *