BÜYÜKLERE MASALLAR(1)/ YAPILAN DARBELER

Bir varmış bir yokmuş. Memleketin birinde bir garip insanlar yaşarmış. Bu insanlar  darbe yapmaktan ve darbe yemekten  müthiş keyif almaktaymış. Bugünün diliyle sado-mazoşizm gibi bir şey yani. Bir ur gibi genlerine yerleşmiş adeta periyodik aralıklarla yaşadıkları ve yaşattıkları bu oyun. Devr-i saltanat zamanında yeniçerilerin kazan kaldırması ya da padişahların halledilmesi biçiminde başlamışlar bu işe. Ahali de bundan pek şikayetçi değilmiş hani. Gelene de gidene de “Padişahım çok yaşa” diyorlarmış hep.

Cumhuriyet dönemi başlayınca uyumaya ve unutulmaya yüz tutmuş sanki bir ara. Ama ağır aksak da olsa demokrasiye ve çok partili hayata geçince birden uyanmaya başlamış derin uykusundan bu ur. 1950 li yılların mayıs ayının sonlarına doğru yani 27 Mayısında sabaha karşı hasret sone ermiş darbe yemek ve yapma özlemi içinde olanlara. Bütün darbelerde olduğu gibi memleket yine tam uçurumun kenarındaymış. Tutulmasa düştü düşecek gibi hani. O zamanlar daha kolaymış galiba bu iş. Radyoevini işgal edip uçurumun kenarından kurtarma mecburiyeti, NATO’ya mantoya bağlıyız mesajları arkadan davudi sesiyle günün aranan sanatçısı Hasan Mutlucan’ın  ”Estergon kalesi bre dilber anam” türküsünü de fona koydun mu iş tamam sayılırmış.

Tabi ilerleyen günlerde yavaş yavaş işin ciddiyeti anlaşılmaya başlanırmış. İnsanlar birbirlerini yedikleri için yiyecek sıkıntısı da fazla hissedilmiyormuş. Bu arada memleketin mümtaz hukukçuları bir araya toplanarak dünyanın en mükemmel anayasası hazırlamışlar. Her zaman olduğu gibi  halk da bunu kabul etmiş. Darbelerin” kırk katır mı kırk  satır mı” anlayışından haberli olan halkın kabul etmediği anayasaya  hiç görülmemiş. Gerçi içinde darbeyi yapanların bir kısmına kayd-ı hayat şartıyla (ömür boyu) senatör olma gibi garip imtiyazlar da varmış bu anayasa da ama olsun o kadar kusur kadı kızında da olurmuş. Birde nerdeyse elli yıl sürecek bir apoletlilerden cumhurbaşkanı yapma geleneği başlamış mı ne?

Neyse gel zaman git zaman bu ülkede insanlar on yılda bir darbe görmeye alıştığından yetmişli yılların başında da bir kaşıntı sarmış birden milleti. O çok dillere destan 1961 anayasası kimisine bol, kimisine dar gelmeye, bazı köşelerinden de dikiş atmaya başlamış. 1970 li yılların başında  ülkesini herkesten çok seven ve düşünen kişileri bu defa pembe veya layt darbe anlamına gelecek muhtıra vermekle yetinmişler. Adı muhtıra imiş ama cümle darbelere taş çıkartacak sonuçları yaşamış cümle alem. Nice gençler çürümüş zindanlarda ve nice analar kan ağlamış. Eşitlikten, bağımsızlıktan, sosyalizmden, komünizmden bahseden gençlere “Siz de kim oluyorsunuz ? Bu Ülkeye sosyalizm mi, komünizm mi gelecek buna biz karar veririz yada  biz getiririz size de ne oluyor” gibi son derece akılcı açıklamalar da yapıyormuş bu muhtırayı verenler. Balyoz gibi ezmek ve silindir gibi geçmek tabirleri ta o zaman yer etmiş halkın diline

Aradan bir on sene daha geçince yine insanlarda bir beklenti oluşmaya başlamış. Seksenli yılların  Eylül  ayına gelindiğinde sadece halkta değil ülkeyi yönetenler de  bir tuhaflık sezilmeye başlanış. Sanki beklenen biri varmış da ve bir türlü gelmiyormuş. Bir kaşıntıdır tutmuştu herkesi. Terör diyorsan varmış Her gün 20-25 can gidiyormuş. Yönetemeyen demokrasi diyorsan o da ortada bekleyip duruyormuş. Haftalardır turlarının sayısının bile unutulduğu cumhurbaşkanının seçimi bile gerçekleşemiyormuş. Halk seçtiği, umut bağladığı yöneticilerinden açıklama beklediğinde muhalifi de muhalif olmayanı da: “Bakalım her an olabilir bir an önce olsa da işimize baksak”  beklentisi içindeymiş .”Bu kadar yürekten çağırma beni” şarkısı daha sıklıkla dillendiriliyor olmuş herkes tarafından. Neyse ki damarlarındaki darbe geninin izleri henüz silinmemiş olan darbe severlerimiz de bu kadar ısrar üzerine 1980 yılı Eylül ayının 12. günü ansızın gelivermiş. Bu büyük buluşmadan yıllar sonra  herkes darbeye ve darbecilere karşı olma konusunda bir yarışa girecekmiş  ama o günlerde tebrik etmek ve çok isabetli oldu mesajlarını vermek için herkes birbirini kırıyormuş

Bu darbenin sonunda da nur topu gibi 82 anayasası doğmuş. Son derece özgürlükçü cümlelerle dolu olan bu anayasadaki cümlelerin sonu da hep ancak ile bitiyormuş. O bakımdan bu anayasaya halk arasında “Netekim paşanın ancaklı anayasası” adı verilmiş. Bu anayasa halk oyuna sunulmuş ve % 92 gibi rekor oranla kabul görmüş. Tabi anayasanın aleyhinde konuşmanın yasak olduğu bir referandum öncesi dönemi yaşanmış. Ayrıca darbeyi yapanların konsey üyesi, darbenin başının cumhurbaşkanı olmasının da anayasa ile birlikte oylanması gibi garipliklerin kimse farkına varmamış. Halkın belki de  köprüyü geçinceye kadar…  mantığı ile rekor düzeyde kabul oyu  alan bu anayasanın üzerinden 10 sene bile geçmeden nerdeyse yarısı  değişime uğramış.

Tabi bir de 28 şubat post modern darbesi,  27 Nisan (e) muhtıraları da bu memleketin  demokrasi kültüründe  özel yeri olan değişik yaşanmışlıklar olarak yer almış

Ha bu arda bu masallar ülkesi neresi mi? Bunu ben de çıkaramadım. Hani bazı filmlerin ve dizilerin sonunda “ Filmde belirtilen olay ve kişilerin gerçekle  hiçbir ilgisi olmayıp  tamamen kurgusaldır” diye sonuçlandıralım masalımızı en iyisi.

2 Thoughts to “BÜYÜKLERE MASALLAR(1)/ YAPILAN DARBELER

  1. Büyüklere masallar adı altında yazdığın yazılar çok güzel ellerine sağlık. Ancak okunurken daha anlaşılır olması bakımından 1. ,2. , 3. gibi sıraya koysaydın daha iyi olurdu.Birinciden başlayarak okunduğunda kronolojik açıdan daha anlamlı olurdu diye düşünüyorum.

  2. Çok haklısınız diğer yazılarda da benzer sıralamaya ihtiyaç var.En yakın zamanda bu düzenlemeyi yapmaya çalışacağım.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *