2024 YILINA GİRERKEN

Ta çocukluğumuzdan beri her yılbaşı geldiğinde zihinlerimizde kazınmış bir resim vardı. İlkokullardaki ünite dergilerinde, günlük gazete ve diğer yayın organlarında görürdük o resmi hep. Yaşanmış ve bitmiş olan yılı temsilen yaşlı, yorgun, bitkin sakalı da nerede ise dizlerine kadar uzamış dertli bir kişi sırtında da heybesi ile veda ediyor ve onun hemen yanında bebek görünümlü umut dolu gözlerinden gülücükler saçan bir resim de gelecek, yaşanacak yılı temsilen karşılıyordu. Ne gariptir ki son yıllarda zihnim bana azizlik etmeye başladı sanki. Geçmiş yılın görünümünde bir şey yok ama, karşıladığımız yılı temsil eden resim de yolcu edilen yıldan daha yaşlı ve bitkin ve daha umutsuz bir görüntü haline gelmeye başladı.

Bu şaşırtıcı değişimi çok merak ettiğim için kendisi ile biraz konuşmak istedim. Bir dokun bin ah işit kase-i fağfurdan derler ya o da içini dökmek için fırsat arıyor olacak ki hemen konuşmaya başladı:

“Hiç sorma azizim. Geçtiğimiz yılın son günü 2023 yılı ile devir teslim işlerini yaparken ona yapılanlar beni çok üzdü. Daha buraya gelmeden yaşlanmaya başladım. Nasıl üzülmeyeyim ki kendisini yıllarca 2023 hedefleri diye kandırmışlar. Gayri safi milli hasıla 2 trilyon dolar olacak demişler, dünyanın ilk 10 ekonomisine gireceğiz demişler, kişi başı milli geliri 20 bin doların üstüne çıkaracağız demişler, yıllık ihracat 500 milyar dolar olacak demişler. Yani demişler de demişler. Ama gel gör ki bunların hiçbirini gerçekleştiremedikleri gibi bazılarında 10 yıl öncesinin de gerisine düşmüşler. Bu yüzden 2023 yılı kendisinin aldatılmış ve kirletilmiş hissettiğini söyledi bana. Bu durumda biraz da kendi akıbetimi görmeye başladım sanki”

Baktım 2024 daha yaşamadan yaşlanmaya, dertlenmeye başlamış biraz konuyu değiştirmek istedim ve yeni yılda asgari ücretin artışı ve iyimser beklentilerden söz edeyim dedim ama o sazı yine eline aldı ve:

“Asgari ücretli bu zammı henüz almadı, bu ayın sonunda alacak. Bu enflasyonist ortamda ilan edildiği gün ile ele geçen gün arasındaki kayıp bile bunun akıbeti hakkında bilgi verir. Bu güneşe kar dayanmaz yani. Geçmişte faiz sebep, enflasyon netice diye bir tezin doğrulanması için çok ağır bedeller ödeyerek bir yıl heba edildi. Bu defa da rasyonel zeminde bir yolculuğa çıkılarak daha önce yapılanların zıttı istikametinde süratle faizlerin artırılmasına başlandı. Bakalım bunun bedeli ne olacak ve bu kimlere ödetilecek. İşin tuhafı bu garabetle ilgi hiçbir özeleştiri de yapılmadı. Ama her durumda alkışlayacak bir kitle olduğu için buna gerek de duyulmuyor olabilir.” Dedi

Bu defa 2024’ün dikkatini başka alana çekeyim dedim terörle mücadele konusunda düşüncelerini sordum. Biraz daha çökmüş ve hüzünlü biçimde tekrar söze başladı:

“Bak azizim sırtımdaki heybenin içinde tam 365 tane gün var bunların ne getireceğini ben bile bilmiyorum. Bu biraz da sizlere bağlı. Bak sırtımdaki bu günlerin 12. sinde güneydoğudan 9 şehit haberi geldi. Dokuz haneye tarifsiz bir ateş düştü. 2023 ile son görüşmemizde o da o günlerdeki 12 şehit için gözyaşı döküyordu. Bu ülke 1919-1922 arasında yani üç yılda onca yorgunluk ve yoksunluk içinde koskoca bir kurtuluş savaşını başardı. Ama imkân ve kabiliyetleri o yıllara göre kat kat fazla olan ülke 40 yıldan beri bu terör belasını bitiremedi. Her şehit haberinden sonra kanı yerde kalmadı, inlerine indik, son çırpınışları, 50 tane kaldı, 70 tane kaldı, ayakkabı numaralarını bile biliyoruz gibi bilindik söylemlerin de artık inandırıcılığı yok. Hep görmeye alıştığımız şehidin yıkık dökük, sıvasız evine kocaman bir bayrak asmak, çakarlı eskortlu korumalı arabalarla gidip cenazesinde görüntü vermek, bazı vandalların ulu orta slogan atması, beğenmedikleri çelenkleri dağıtması gibi durumlar sorunu çözmüyor. 24 saat sonra ateş düştüğü yerde yanmaya devam ediyor. ‘İnsan acı duyabiliyorsa canlıdır, başkasının acısını duyabiliyorsa insandır’ demiş Tolstoy. Aynı şeyleri tekrar edip farklı sonuç bekleme rahatlığından vazgeçilmelidir. Planlama, taktik, stratejik ve diğer yönlerde hangi yanlışların bu sonuçları doğurduğu sorgulanmalıdır. Bunları istemek ve beklemek de ihanet değildir. Bir de bütün icraatların tek yetkilisinin iktidar olmasına rağmen doğan olumsuzlukların sorumlusunun muhalefet olduğu gibi bir algının oluşturulması ise bambaşka bir garabet.”

Canı çok yanmış olmalı ki bıraksam saatlerce bu konu ile ilgili konuşacaktı 2024. Biraz da adalet ile ilgili beklentilerini sormak istedim. O konuda da pek iyimser şeyler söylemedi ne yazık ki:

“Bu konuda da pek umutlu değilim. Mahkemelerin bile arasında anlaşamadığı bir hukuk anlayışında vatandaşın hukuku nasıl korunacak? Aylardır süren AYM-Yargıtay düellosunda top bu yıl da benim kucağımda kaldı. Ne olacağını ben de bilmiyorum. Ama yerli ve milli unsurlar için hukuk iyi şeyler içermiyor. Hele hele muhalif bir politikacı, aydın, sanatçı, gazeteci, öğrenci için yıldırım hızı ve acımasız yanı ile işliyor, ama arkasında ABD’nin olduğu bir rahip, Almanya’nın olduğu bir gazeteci, Suudilerin olduğu bir cellat takımı, Somalili bir devlet büyüğünün oğlu olduğunda hukuk çok daha sevecen ve anlayışlı davranıyor. Öz vatanında sahipsiz olarak hukuk bekleyenlerin Allah yardımcısı olsun.”

Pek dertli ve karamsar gördüğüm 2024 yılına son bir soru olarak da gençlerin, çocukların, yetişmekte olan neslin yeni yılda nelerin beklediğini sorayım dedim:

“Keşke sana çok güzel şeyler söyleyebilseydim. Ülkeden çıkmak için değil ülkeye gelmek, ülkesinde kalmak isteyen gençlerin müjdesini verebilseydim. Ama zor, hele hele bu anlayışla ve bu milli eğitim bakanı ile daha zor. 2023 ile sohbet ederken haksızlığın, adaletsizliğin aparatı olan mülakat sistemini, bütçe görüşmelerinde tarikat ve cemaatlerle yapılan iş birliği protokolleri savunurken ne hallere düştüğünü uzun uzun anlattı bana. Hatta 2024’te yani benim günlerimde de bu protokolleri yapacağını ayan beyan açıklamış. Gençlerin dağa çıkmasını böyle önleyeceklermiş. Görebiliyor musunuz Milli Eğitimin ne hallere düştüğünü. Düşünebiliyor musunuz içinde ilahiyatçıların da çok sayıda bulunduğu her branştan bir milyon personelin olacak ve sen gidip ne idüğü belirsiz tarikatlardan medet umacaksın. Tersi olsa belki anlayabilirim. Yani yapılan bir protokolle içinde cemaat ve tarikatların de bulunduğu sivil toplum örgütlerine milli eğitimin en yetkin akademisyenleri tarafından tarih, teknoloji, estetik, sanat, evrensel ahlak vb. konularda seminerler verileceği şeklinde bir işleyiş eşyanın tabiatına daha uygun olurdu. Bu haliyle Nasrettin Hocaya bile kavuğunu ters giydiriyorlar. Hatırlarsınız merhum hoca çetrefilli bir konuyu ‘bilenler bilmeyenlere öğretsin’ şeklinde çözmüştü. Bu durum ise tam tersi ve bilmeyenlerin bilenlere öğrettiği ilginç bir eşleşme gibi görünüyor. Bakalım bu gözler daha neler görecek?”
Gördüm ki 2024 çok dertli ve yaşamadan yaşlanmış durumda. Kendisini daha fazla üzmek istemedim ve karşılıklı iyi dileklerle sohbeti bitirdik.

Tagged: Tags

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *