Ben birçok kişinin yaptığı gibi şu yaşımdan gün aldım….şu yaşa girdim…. falan yaşı bitirdim…. gibi tartışmaları hep anlamsız bulmuşumdur. 2012 sayısından doğum tarihim olan 1950 yi çıkardığımda en kolay hesaplama ile 62 yaşında olduğumu söyleyebilirim.Yani 62 tane yılbaşı geçirmişim. Geçen gün eşimle birlikte geriye dönük olarak hiçbir yılbaşını tam olarak nerde ve nasıl geçirdiğimizi tam olarak hatırlayamadığımızın farkına vardık. Tabi bir yılbaşında şunlara gittik….bir keresinde onlar bize geldi….. gibi anımsadıklarımız oluyor ama ne yazık ki geçen yıl da dahil olmak üzere o yılın rakamı ile yaşanan olayı ve coğrafyayı tam olarak eşleştiremedik. Bunun üzerine de bu yıl itibari ile epey gecikerek de olsa her yıl için bir ilk gün yazısını bloğa koyma kararı verdim. Bu yazı bu düşüncenin ilk ürünü olarak görücüye çıkıyor.
2011 yılını 2012 yılına bağlayan gecede eski komşumuz ve eskimeyen dostumuz Salih bey ve Filiz hanımların davetlisi idik. Onlarla birlikte Filiz hanımın ağabeyi Yusuf bey ve eşi Canan hanımda diğer konuklar arasında idi. Bu tür gecelerin vazgeçilmezi olan hindi dahil olmak üzere herşeyin son derece güzel ve lezzetli olduğunu hemen belirtmeliyim. Yemek sohbet ve televizyon izleme etkinliği saat 24.00 kadar sürdü. Arkamızda kıymetli insanları ve dakikaları bırakarak daha sonra aramıza katılmış olan yeğenlerimiz Şeyda ve Aslıhan’ı da alarak evimize döndük.
Aslında bütün bu uğraş ve etkinliklerin temelinde zaman kavramının olduğunu düşünüyorum.Dünyanın güneşin etrafındaki dönüşü, kendi etrafında dönüşü esas alınarak bir zaman ölçüsü olarak yıl ve günün kaynağını anlayabiliyorum. Ondan sonrası için ise kafam karışık. Mesala bir gün niçin ve hangi esasa göre 24 saat olarak düşünülmüş? Sonra niye aynı şekilde bir saat de niçin 100 değil de, 60 dakika olarak düzenlenmiş. Ondan sonra da saniye ve saliselerin durumu….
Zaman benim için yukarıdaki merak ve belirsizliklerle birlikte farklı, garip bir kavram olmuştur. Bakarım bazen hiç birşeydir, bazen de herşey demek gelir içimden. Sınır koyamıyorum zamana hiç. Her ne kadar dakikalara, saatlere günlere ayırmış iseler de bu sözcüklerle sınırlandırılamayacağına inanırım. Bazen bir yılın çok kısa, bir saatin bile çok uzun olduğu durumları yaşamıştır bir çok kişi. “Zamanla geçer” dendiğinde tedavi edici olur, “zamanı geldiğinde görürsün” dendiğinde ise tehdittir zaman… Hem umuttur kazanılacak bir sınavın, kavuşulacak sevgilinin haberini beklerken, hem de umutların bittiği yerdir postacının getirdiği telgrafı beklerken geçen zaman. Fırsattır kimine göre “İyi ki o zaman…” diye başlayan cümleleri kurduran . Pişmanlık olur kimi kere keşkeler yığını içinde.. Umut olurken bir yandan yeni aşkalara ve hayatlara, ilaç olur birçoğunun onulmaz yaralarına.
Zamanla ilgili sınırsız anlatımlara şimdilik son vererek zamanın tüm insanlar için iyi şeylere gebe olması dileği ile yazımızı burada sonlandırmak en iyisi galiba…
Güzel bir yazı olmuş..
Kırmızı kazak da yakışmış, H&M’den mi yoksa?
Teşekkürler….Kırmızı kazak Erdoğan dayının Reşadiye kreasyonondan özel imalat olarak gerçekleşti. 🙂
Yılbaşının simgesi olan kırmızı renkli kazaklar.. Masada rakı ve hindi.. Eskimeyen dostlar..Gerçekten güzel bir tablo. Nobel’li yazarımız Orhan Pamuk’a “Mutluluğun romanını yazabilir misin?” diye sorsalar, bu fotoğrafa bakarak yazardı herhalde… Hepinize mutlu yıllar dileriz.
Yavuz Yalçın’ın da dahil olması halinde bu resim daha fazla bir mutluluk tablosu oluştururdu diye düşünüyorum.Aynı dileklerle ve gelecek yıllarda birlikte olmak arzusu ile teşekkürlerimi,selamlarımı ve sevgilerimi sunuyorum.