Yazının başlığında adını yazdığım kitap Prof. Dr. Behçet Yalın Özkara’ya ait. Kapaktaki tam adı “Kalk Çalış Başarısız ol – Hayatta Sana Anlatılmayan Gerçekler” olan bu kitabı birkaç kelime ya da cümle ile anlatmak gerekmiş olsaydı herhalde en çok ilginç, sıra dışı, değişik gibi sözcükleri kullanabilirdim. İlginçlik kitabın daha ilk sayfasında yazarın kendisini tanıtması ile başlıyor.
Okuduğum bütün kitaplarda hemen ilk sayfada yazarın daha çok üçüncü tekil şahıs dilinden bir tanıtımı yer alır. Çoğunlukla bir sayfalık bu bölümde yazarın doğum tarihi, doğum yeri, okuduğu okullar, akademik geçmişi, yazdığı diğer kitapları, aldığı ödüller falan yazılır. Okuyucu olarak ben bu bölümü mutlaka okur, ne kadar gençmiş, bizim emsalmiş, hemşerimiz imiş, aynı okulda okumuşuz gibi düşünceler ile içten içe bir diyalog kurarım yazarla. Fakat yazarımız bu kısımda çeyrek sayfalık bir yazı ile böyle geleneksel bir girişin yetersiz olduğundan bahisle kendisi için “Ben Behçet, herkes gibi sıradan bir insanım. İçten içe özel olduğuma, herkesten farklı olduğuma yıllarca inandım. Artık biliyorum ki değilim.” cümlelerini kurmuş sadece.
Kitabın ana teması bizlere başarı, kazanma gibi öğretilen ya da dayatılan gerçeklerin arka planına yönelmiş. Çocukluktan beri iyi bir okul, iyi bir üniversite, iyi bir meslek, iyi bir kazanç ve mutlu bir hayat olarak özetlenen döngünün içinde “Sevdiğin işi yap” önermesinin çok cılız kaldığına da ayrıca dikkat çekiliyor. Oysa başarıya giden yol kazananlardan çok kaybedenlerin bedenleri ile doludur. Ne var ki kaybedenlerin hikayesini kimse anlatmaz. Bütün kişisel gelişim kitapları da toplumda yüzdesi çok çok düşük olan başarı hikayeleri ile bir algının oluşmasına hizmet etmekten başka bir işlev görmediğine de dikkat çekiyor yazarımız.
Kaybeden çoğunluğun dünyasına yapılan yolculukta kitapta hayata ilişkin önyargılar, başarısızlık mahkumiyeti ve başarısızlıktan alınacak dersler, sonradan görme yanılgısı, başarının gerçek unsurları, network ya da torpil meselesi (Kamuda mülakat olarak bilinen, kimine göre tanrının bir lütfu kimleri için ise istikbalinin giyotini olan, adeta torpil ve ahlaksızlığın kurumsallaşması diyeceğimiz uygulamanın kendi yaşamındaki yerini de ayrıntılı olarak anlatmış kitapta.), şans faktörü, özgüven yanılsaması, yalan ve ahlaksızlığın sıradanlaşması gibi başlıklar altında ilginç açıklamalar var.
Kitaptaki ifadeler sadece teorik bir anlatım ile değil, bunu destekleyici birçok araştırmadan ve yazarın kendi yaşanmışlıklardan örneklerle destekleniyor. Ayrıca kullanılan dil ve akıcı bir üslup da eklenirse okuyucu kendini okumaktan çok bir sohbetin ve söyleşinin içinde buluyor diyebilirim. Okuyucuyu içine alan sıra dışı ve değişik bir eserde ilginç bulduğum bazı cümleleri aşağıda bulacaksınız.
- Hayatta kalma önyargısı, sadece hayatta kalan ya da başarılı olan örneklerin göz önünde bulundurulup, başarısız örneklerin göz ardı edilmesi ile ortaya çıkan bir mantık hatasıdır.
- Bizlerin de insan olmaktan kaynaklı kusurlarımız var. Kendimizi diğerlerinden farklı görmeye ve genellikle de daha üstün görmeye meyilliyiz… Yani hepimiz aslında olduğumuzdan daha kapasiteli, daha çalışkan olduğumuza inanmaya insanın doğası gereği meyilliyiz.
- Hepimiz aldığımız kararlar, hayatta bulunduğumuz nokta ya da başardıklarımızla ilgili olarak geçmişte yaşadığımız ve haklılığımızı ön plana çıkaran unsurları özellikle seçer ve bunlar üzerinden haklılığımızı ve kendi öz benlik inancımızı güçlendiririz.
- Bizler başarısızlıklardan ders çıkarmamanın yanı sıra tüm başarısızlıklarımızı da unutmaya daha meyilliyiz.
- Skor belli olduktan sonra yapılan doğruları ve yanlışları söylemek çok kolaydır. Asıl zor olan bir sonuca varmadan önce doğruları ve yanlışları kestirebilmektir.
- Başarısızlık duraklarındaki binlerce hatanın dersini almadan bir başarı elde etmek mümkün değil. Başarılı bir ressam olabilmek için önce başarısız bir ressam olmamız gerektiğinin farkında değiliz.
- Özgüven dediğimiz şey aslında kendimize ilişkin yalanlara ne kadar inandığımızdan ibaret. Yoksa hiçbirimiz sahip olduğumuz özgüven denilen bu olgunun gerçekliğinden emin değiliz.
- Büyük yalancılar en çok kazananlar oluyor ve bunu çok az kişi yapabiliyor. Geri kalan büyük çoğunluğumuz da yalancı ama büyük yalan söylemekten çekiniyor.
- Büyük ihtimalle sağda solda bizlere ahlakın güzelliğine ilişkin konuşmalar yapan ve her fırsatta kendilerinin ne kadar ahlaklı olduğuna dair örnekler vermeyi pek seven kimseler, ancak işler bir anda kendi çıkarlarına ters düştüğünde ahlaksızlığın baş mimarları kendileri olabiliyor.
- Bu sistem belli olanaklara sahip olanların sürekli başarılı olacakları, geri kalan büyük çoğunluğun ise başarısızlıkla yüzleşip duracakları bir döngüden ibaret. Üstelik bu döngüden çıkıp da büyük başarılara imza atanların birçoğunun imzasının mürekkebine biraz dikkatli bakarsak, bol bol pislik, yalan ve ahlaksızlık göreceğiz.
- Bizi gerçekten güçlendirecek ve imkânı olanlar karşısında küçük de olsa avantajlı duruma getirecek şey, çaresizliğin gücüdür. Çaresizliğin gücü birçok durumda ayağa kalkmanıza büyük bir destek olur ve bu gerçekten kullanılması gereken bir avantajdır… Dolayısı ile çaresizliğimizi korkacağımız, kaçınacağımız bir şey değil, tam aksine ona sarılacağımız, ondan besleneceğimiz bir motivasyon kaynağı olarak görmeliyiz.
- Risk almaması gereken zenginlerin, risk almak ve kaybetmek için bolca hakları vardır. Oysa asıl risk alması gereken fakirlerin ise risk almak ve kaybetmek için oldukça sınırlı kaynakları bulunur.
- Yapmamız gereken başarısızlıkla yüzleşeceğimiz gerçeğini kabullenmek. Başarısızlığın ön kabulü ile gerçekten hayatınıza anlam katacak şeyi bulmak bu uğurda hayatınıza adamak. Tüm bunları yaparken kendi başarı kıstaslarını belirlemek, farklılaşarak risk almak ve çaresizliğinize güvenerek yolda yürümek.