BEN MÜFETTİŞKEN / GÖRÜNTÜ VE İÇERİK

Eskilerin şekil ve muhteva bu günün diliyle öz ve biçim arasındaki ilişki hep tartışılmıştır. Ben de daha çok “şekil özü yansıtır” diyenler arasında saymışımdır kendimi hep. Günlük yaşamda da bir çok insan birçok konudaki kanaatini görünüşe göre verir ve daha sonra da bunu doğrulayıcı argümanları bulmaya çalışır. Uzun yıllar yaptığım müfettişlik yıllarında da bunu gözlemleme imkanım oldu. Denetim için gittiğimiz herhangi bir okula gittiğimizde okul bahçesinden içeri girer girmez önce fiziki mekanı, daha sonra muhatabınızı tabir yerindeyse bir alıcı gözü ile süzdükten ve gözlemledikten sonra verdiğiniz puanla daha derinliğine yaptığınız değerlendirmenin sonuçları arasında bir paralellik olduğunu görebiliyorduk. Bu iki unsursun arasındaki durumun uygunluğuna  uygunsuzluğuna dair meslek yaşamımda birçok deneyimim olmuştur.

İlköğretim Müfettişi olarak beş yıl görev yaptığım Kahramanmaraş İlinde bunun üç yılı Elbistan bölgesin de geçti. Gidenler veya yaşayanlar bilir Elbistan İlçesi il merkezine yaklaşık 170 kilometre uzaklıkla en uzak ilçelerinden biridir. Hafta başında bölgeye gitmek için yola çıktığınızda Tekir yaylasında verilen yarım saatlik yemek molası ile beraber nerdeyse 4 saatlik bir süreyi bulan bir yolculuk sonunda ilçeye ulaşabiliyorduk. İlçe merkezindeki işler, köy arabalarının-o da şayet varsa- kalkış saatleri derken eğer 30-40 km.lik bir köy yolculuğu da yaptığımızda gideceğiniz yerde okulun çoktan kapanmış ve havanın da kararmak üzere olduğunu fark ediyorduk. Bu durumda zoraki olarak duruma göre ya muhtarın ya da öğretmenin davetsiz  konuğu olarak yolculuk son bulmuş oluyordu.

Yine böyle bir akşamüstü Müfettiş arkadaşımız-ve aynı zamanda da komşumuz-,Halil Karakoç ile Elbistan’ın uzak bir köyünün mezrasına ulaştık. Köylüler öğretmene haber verdi.Öğretmen bizi okulun hemen yanındaki evine davet etti.Gaz lambasının aydınlığında mı yoksa karanlığında mı desem bilmiyorum misafirliğimiz başlamış oldu. Biraz sonra köyün muhtarı da geldi. Teftişi mecburen yarına bırakarak sohbet ve muhabbet faslı gecenin geç saatlerine kadar devam etti. Özellikle öğretmenin mesleki yaklaşımı ve görev anlayışı ile ilgili beyanları neredeyse bizi büyülüyordu.”Hocam devlet bizi buralara kadar niye gönderdi? Biz bu ülkenin bu ücra köşesindeki çocuklara en iyi eğitimi vermezsek bizim öğretmenliğimizin veya varlığımızın ne anlamı olur?” şeklindeki öğretmenin ifadelerinin ardından muhtar söze giriyor,”Hocamın yüzüne diye söylemiyorum.Bu seneye kadar mezramız ……..hoca gibi hoca görmedi” diye başlayıp methiyeleri sürdürüyordu. Daha sonra tekrar öğretmen söz alarak ideallerini ve çalışma aşkını anlatmaya devam ediyor, sonra muhtar yine kaldığı yerden devam ediyor ve arada bir de diğer mezradaki öğretmeni kastederek ”…mezrasında hiç memnun değilim. Orada bir öğretmen var Allah sizi inandırsın hocam var mı yok mu.işine geliyor mu.gelmiyor mu hiç belli değil” diyerek oradaki öğretmen hakkındaki değerlendirmelerini negatif cümlelerle de olsa bize duyuruyordu. Başka alanlarda da uyku saatine kadar sohbetimiz devam etti ve daha sonra bize yapılan yer yatağında geceyi geçirdik.

Sabah kahvaltı sonrası artık okulda öğretmenin değerlendirmesine başlayacaktık. Müfettiş arkadaşıma hem benden daha kıdemli olduğu için hem de akşamdan öğretmen kendini çok iyi  pazarladığı için ben denetleyeyim dedim. O da olur dedi. Eskiden şimdiki olduğu gibi değerlendirmede puanlama usulü yoktu.Rapor bir sayfalık bir form içine ara teftiş raporu olarak adeta bir kompozisyon ödevi gibi düz yazı halinde yazılırdı.Böyle olduğu içinde iyi ve olumlu şeyleri yazmak insana hem zevk veriyor hem de güzel ve olumlu cümle üretmek kolay oluyordu. Olumsuz durumlarda negatif cümle kurmanın zorluğu yanında öyle bir denge tutturulmalıydı ki hem mevcut durum tam ifade edilsin hem de öğretmenin motivasyonunu da kırılmadan bu ifade edilsin Bu dengeyi sağlamak da her zaman kolay olmuyordu tabi.

elbistan2

Neyse ben istekle ve iştahla sabahın ilk saatinde öğretmenle birlikte sınıfa girdim. Zaten okul tek öğretmenli idi. Öğrenciler yerlerine oturdu . Ben öğretmen masasındaki ders ve plan defterine baktım birçok bölümün eksik olduğunu ilk bakışta fark ettim ama bozuntuya da vermedim. Bu kadar kusur olabilirdi. Yavaş yavaş öğrencilerin durumunu değerlendirmeye başlayınca keyfim iyice kaçmaya başladı. Tabir yerindeyse nereden tutsam elimde kalıyordu. Birkaç yıldır orada olmasına rağmen en temel beceri olan okuma yazma öğretiminde dahi istenen düzey sağlanamamıştı. Ne yapıldığını veya ne yapmak istendiğini anlamak mümkün değildi Akşam ki beklenti  den sonra tam bir hayal kırıklığı idi yaşadığım. Ben dışarı çıkıp Müfettiş arkadaşımız Halil Karakoç’a “Bir de sen görebilir misin ?”dedim. O da hemen kabul etti ve sınıfa girdi. O zamanki mevzuatta iki müfettişin girmesinin iki anlamı vardı. Ya öğretmen çok başarılı olduğu için taltif edilecek ya da çok başarısız olduğu durumlarda iki müfettiş tarafından denetlenmesi gerekiyordu. Halil beyin de akşamki sunuştan kalan kanaatle de çok başarılı bulunup ödüllendirileceği için bu daveti istek ve heyecanla kabul etmişti. Fakat o da bir süre içerde kaldıktan sonra yüzünden düşen bin parça misali dışarı çıktı. “Akşam anlatılana bak bu duruma bak anlaşılır gibi değil” dedi. Daha sonra yazacağımız rapora esas olmak üzere beklentilerimize uymayan sonuçları not ederek ve gerekli tavsiyeleri de yaparak canımız da sıkkın bir şekilde diğer mezradaki okula gitmek üzere oradan ayrıldık.

Sıkıntımız hem uğradığımız hayal kırıklığından hem de hem de yarım saat sonra ulaşacağımız mezradaki karşılaşacağımızı düşündüğümüz ortamdan kaynaklanıyordu. Akşamdan bu derece olumlu çizilen resim sonucu buysa, olumsuzluklarla anlatılan durumun sonunda da kim bilir nasıl bir manzara ile karşılaşacaktık. Biraz  yürüdükten sonra  mezranın evleri ve okulu görünmüştü. Okul dediğiniz  diğer toprak damların aynısı idi hatta bir tarafı yıkılmaya yüz tuttuğu için kalın odunlarla desteklenmişti. Etrafında oynamakta olan çocuklar ile bayrak direği olmasa okul olduğunu fark etmek de mümkün olmayacaktı.

Okul olarak kullanılan toprak yığınına yaklaştığımızda dışarıda oynamakta olan çocuklar bize hoş geldin dedi. İçimizden  Saat 10.00 u geçmiş çocuklar hala dışarıda. Öğretmen de  kim bilir nerede” diye geçti. Şayet akşamdan muhtarın dediği gibi ise ya öğretmeni bulamayacaktık ya da yatakta yakalayacaktık. Bahçedeki öğrencilere öğretmenlerinin nerede olduğunu sorduk. İçerde olduğunu söylediler. Toprak yapının kapısından içeri girdiğimizde önümüze iki kapı çıktı. Açık olan kapıdan tarafa baktığımızda sıralar ve duvarlarda eğitim gereçleri olduğunu görünce buranın derslik olarak kullanıldığını anlamak zor olmadı. Öğretmenin ev olarak kullandığı oda herhalde diğer açık olmayan kapının arkasındaydı. Kapıyı vurup içeri girdiğimizde öğretmenin kahvaltısını tamamlamakta olduğunu gördük. “Günaydın öğretmenim afiyet olsun” dedik. Oda gayet sakin teşekkür etti ve bize “hoş geldiniz” dedi. Bizim ne düşündüğümüzü belki hissetmiş olacak ki  “Çocuklar beslenme teneffüsünde ben de bu arada bir çay içeyim dedim.” diye bir açıklama yapma gereğini duydu. Saatin yaklaşık kaç olduğunu zaten biliyorduk. Kafamızdan zaman çizelgesi ile karşılaştırma yaptığımızda durum aşağı yukarı örtüşüyordu. Öğretmen çabucak kahvaltısını toparladı. Bir ara da öğrencinin birine de seslenerek zili çalmasını söyledi. Derse girmeden öğretmene genel durum ile eğitim -öğretimle ilgili bazı sorular sorduk. Sorularımıza neredeyse cümle ile değil, sadece sözcüklerle cevap veriyor, gereksiz ve sorulmayana dair bir tek kelime fazladan kullanmamak için çaba sarf ediyordu sanki. Halil Bey de durumu pek iç açıcı bulmamış olacak ki “Necmiciğim sen gençsin ben şurada idari evraklara bakarken sen arkadaşın öğrencilerini de bir görüver” dedi.

Öğretmenle birlikte sınıfa girdik. Öğrencilerin hepsinin orada olmaktan zevk duyduklarını ifade eden pırıltı vardı gözlerinde. Her biri sınıf denilen toplumun kurallarını çok iyi öğrenmiş görünüyordu. Aralarında gezinirken defterlerine ve diğer araçlarına göz gezdirdim. Son derece tertipli ve düzenliydiler. Öğretmenin plan defterine de baktığım da o da son derece  ne yaptığını ve yapacağını bilen bir yaklaşımla hazırlanmıştı. Öğrencilerin bu becerilerini bu dağ başında nasıl kazandırılabildiğine çok şaşırmıştım. Öğrencilerle karşılıklı diyaloga geçtiğimde kendilerinden aldığım cevaplar beklediğimin çok üstündeydi. Sadece okuma yazma öğrenme veya bilgi sahibi olma bakımından değil aynı zaman da kendilerine güven duyma ve akıl yürütme gibi durumları da şaşırtıcıydı. Ben yeterince ikna olduktan sonra Halil beyi tekrar davet ettim. O da tekrar  olarak biraz da isteksizce girdi. Durumun bir önceki köydekinin aynısı olduğundan nerede ise iyice emindi. Ben de okul denen toprak yığının etrafında dolaştım biraz. Halik Beyin bu defa sınıftan çıkarken yüzü gerçekten gülüyordu ”Bravo çocuğa ağzından sözü vesika ile alıyoruz ama mükemmel çalışmış” dedi. Şu garipliğe bakın ki mükemmel olarak gösterilen veya gösterilmeye çalışılanın durumu ile olumsuz olarak tarif edileninin durumları tam tersiydi. Bu durumla ilgili tespitleri de yapıp öğretmenin ödüllendirilmesini de sağlayacak şekilde mezradan ayrıldık

3 Thoughts to “BEN MÜFETTİŞKEN / GÖRÜNTÜ VE İÇERİK

  1. “Geç farkettim taşın sert olduğunu” demiş şair. İnsanın bir çok şeyi farketmesi için demek zamana ihtiyaç varmış.Ama herşeye rağmen güzel günlerdi o günler.

  2. Ya oğlum şu senin yaptığın program bak bizi ne hallere düşürüyor.Gerçi bizim dikkatsizliğimizin suçunu sana yüklemek doğru değil ama yorum yazarken isim hanesi boş olsa biz kendi adımızla yorum gireriz.Bİz dikkat etmeyincede benim yazdığım yorumlar annenin adından çıkıyor.
    Neyse sen anlarsında başkaları ne diyor acaba…

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *