DERSHANELER NEREYE….

Bir kaç gündür ülkemizin gündemini Milli Eğitim Bakanlığının özel dershanelerin kapatılması ile yaptığı hazırlık çalışmaları meşgul ediyor. Kapatılmasın cephesinin bayraktarlığını da adeta canhıraş biçimde Zaman gazetesi yapıyor. Gazetenin son birkaç günkü internet baskısına göz attığımda hemen her gün “Dershanelerin dönüştürme hikayesi”, “Kapatmanın eğitimle bir ilgisi yok”, “Cumhurbaşkanından itirazları dikkate alın çağrısı”. “Şimdi dişimizi sıkıp sabretmeliyiz”, “Mesele eğitim olsaydı”, “Dünyada dershane yasaklayan ülke yok”, “Taslak akıl almaz derece gülünç ve komik”,Dershane kapatan taslağa tepki çığ gibi”, “Dershane tartışması rant kavgası değil” şeklinde en az 8-10 ana başlıkta konu gündemde tutulmaya çalışılıyor. Bu toz duman içinde bir çok kişi de bilip bilmeden bir tarafın yanında ya da karşısında yer alıyor.

Ülkemizde sorunların ilgilileri tarafından tartışılıp karara bağlanmasına da alışık olmadığımız için bir kör dövüşüdür gidiyor yani. Yaklaşık kırk yılı eğitimin birçok kademesinde hizmetle geçirmiş biri olarak bu konuda ben ne kimsenin yanında ne de kimsenin karşısındayım. Dershaneleri Milli Eğitim Bakanlığı açmadı ki kapatabilsin. Nesiller sonrasını düşünülerek hazırlanması gerekli eğitim politikaları yerine bir seçim sonrası düşünülerek gerçekleştirilen popülist politikalar dershane olgusu ile tanıştırdı toplumu. Milli Eğitim Bakanlığı da bu kurumlara çeki düzen vermek ve kontrol altına almak zorunda kaldı. Yoksa Cumhuriyeti kuranların birçok yoksunluklarına rağmen kurdukları  ve bir çok eksiklerine ve tahribata rağmen -ki köy enstitülerinin kapatılması ilk tahribattır- gerçekleştirdikleri eğitim anlayışı desteklenerek, güçlendirilerek sürdürülse idi başta dershaneler olmak üzere yaşanan bir çok sıkıntı yaşanmamış olurdu. Yaşları itibari ile o zamanları  hatırlayanlar hangi eğitim kurumunu bitirenlerin hangi okula gidebileceği konusundaki açık kuralar olduğundan dershane olgusunun da yaşanmadığını bilirler. Daha sonrası malum..Her orta dereceli okulu bitiren üniversite sınavına girebilmesini bir hak, bir lütuf gibi sunulması,akabinde giriş sınavlarında dershane mucizelerine bel bağlanması, girmenin ayrı bir dert,çıkmanın -öncelikle işsizlik olarak-ayrı bir dert olduğu bir toplum yapısı..

Dershaneler şöyle yararlı, böyle zararlı tartışmasına hiç girmek istemem. Dershanelere gidenlerin birinci amacı iyi bir eğitim almaktan çok, girmek istedikleri okulların sınavlarında başarılı olmaktır. Dershaneler bunda ne kadar etkilidir ben pek emin değilim. Hatta “Sınavlara giren tüm öğrencilerin hiç biri dershanelere gitmese bile yüzde doksan dokuz ihtimalle aynı çocuklar aynı okulları kazanacaktır” şeklindeki  söylemim hiç kimseye şaşırtıcı gelmesin. Çünkü dershanelerin fırsat eşitliğini gidermek, en alt düzeydeki bir çocuğu zirveye taşımak gibi bir amacı ve becerisi de yoktur. Bu gerçek bilinmediği ya da bilinse de bazı “keşke”lerin yaşanmaması için bir çok öğrenci bu kurumların içini doldurmaktadır.Burada devletin yapması gereken fırsat eşitliği temelinde, kurumlarına ve çalışanlarına verdiği güvenle bilimsel eğitimin gerçekleştirilmesini sağlamaktan ibarettir. Bunun sonucunda dershaneye ihtiyaç duyulmazsa o zaten kendi kendisini kapatacaktır. Eğer ihtiyaç duyuluyorsa yasakçı bir anlayış yerine belli kurallar içinde çalışmalarını sürdüreceklerdir. Çünkü dünyada dershanelerin pek olmadığı gelişmiş ülkeler olduğu gibi dershanelerin bol olduğu -Japonya gibi- ülkelerin de var olduğu bilinmektedir.Özetle tamamen pedagojik olan konuların – 4+4+4 yasasının kabulü, andımızın kaldırılması,dershanelerin kapatılması gibi- sadece siyasi bakış açısına göre karara bağlanmasının sıkıntılarını daha sonraki yıllarda misliyle yaşayacağımız hatırdan çıkarılmaması gerekir.

Bir de kapatılan dershane öğretmenlerinin “Yok artık bu kadarı da olmaz” dedirtecek şekilde KPSS sınavına girmeden mülakatla Milli Eğitim Bakanlığı kadrolarına alınacağı şeklindeki buram buram kurnazlık kokan bir söylentiyi ise hiç ciddiye bile almak istemiyorum.