“ALLAH’IN SOPASI YOK”

Başlık olarak aldığım “Allah’ın sopası yok”  ifadesi bir çoğumuzum çok iyi bildiği gibi özetle  bazı olay ve durumlardan  insanların ders çıkarması, özeleştri yaparak benzer yanlışları bir daha yapmaması, tüm insanlara karşı empatik bir tavır geliştirmesi gerektiğini anlatan bir deyimdir. Böylesi olay ve durumları her insan hayat serüveni içinde yaşamış veya kendisine yaşatılmıştır.

Bu deyimi bana hatırlatan da son günlerde yaşanan bir olay oldu. İstanbul Özel yetkili savcılığınca MİT müsteşarı Hakan Fidan ve emekli olmuş olan iki yardımcısı şüpheli sıfatı ile ifadeye çağrılıyordu. Ben bunun flaş bir haber biçiminde ve son dakika gelişmesi olarak aktarılması karşısında doğrusunu söylemek gerekirse pek fazla şaşırmadım. Çünkü son aylarda böylesi haberlere  o kadar alıştık ki bütün bunlar günlük hayatımızın sanki rutini haline gelmeye başlamıştı. Tabi herkes böyle düşünmemiş olacak ki her kesimden tepkiler de farklı oldu. Özellikle hükümet kanadında çok şaşırtıcı tepki ile birlikte bunun akabinde yoğun bir  ilişki zincirine tanık olduk. MİT müsteşarı, Cumhurbaşkanı, Başbakan, Adalet bakanı, arasında adeta bir mekik diplomosisi diyebileceğimiz bir  trafik yaşandı. Etkili ve yetkili kişiler arasında: “Olamaz, olmamalı, usule uygun değil, onun yargılama şekli farklı olmalı” gibi yorumların yanında, konu ile ilgili değerlendirmeyi“ Bu başbakanın yargılanması anlamına gelir” noktasına getiren yazar çizer takımı bile vardı.

Oysa  çok değil bir kaç hafta önce  aynı şekilde eski genel kurmay başkanı da benzer durumu yaşadığında ve yine mahkemelerin yetki tartışmaları dile getirildiğinde; “Konu yargıya intikal etmiştir, bırakalım da hukukun kendi mecrasında ilerlemesine izin verelim” şeklindeki değerlendirmelerle uygulama bir biçimde sahiplenilmişti. Adeta turnusol kağıdı işlevini gören iki olay karşısında ilkeli bir duruşu çok az kişi sergileyebildi. Bu konuda her zaman hükümet yanlısı tutumu ile tanıdığımız Nazlı Ilıcak’ın bile ilkeli bir tutum sergilemesi beni bile şaşırtmıştı. Hükümet cenahından ilk olay karşısında hiçbir tepki geliştirilmezken ikinci olayda 48  saat içinde kişiye özgü çozüm içeren yasa teklifi açıklanmıştı bile. Her ne kadar hukuki bir cümle gibi görünse de özünde” Bazı kurumlar ve kişiler  başbakan izin verirse yargılanır izin vermezsse yargılanmaz” şeklinde algılanabilecek bir düzenleme ile konu halledilecekti. Bu durum yargı bağımsızlığı ya da kuvvetler ayrılığı ile ne derece uyumlu herkesin takdirine kalmış bir konu. Olayın diğer insanları anlama, ve bir özeleştri yapma gerektirdiği düşüncesi ile yazımın başlığına bu yüzden” Allahın sopası yok” cümlesini koydum.

Olaylara  benim doğrularım senin doğruların olarak yaklaşmanın son derece sağlıksız yaklaşım olduğunu düşünenlerdenim. “Gördün mü eden bulur” mantığı ile de  hiç bir sorunu çözmek mümkün değildir. Yani iki yanlıştan bir doğru çıkmaz. Hukuku herkes için aynı samimiyetle etkin biçimde uygulanmasını istemek her yurttaşın beklentisi, yönetimlerin de görev ve sorumluluğudur.

Sözün özü rövanş adaleti,adil olmayan adalet ve geciken adalet, adalet değildir.